16 Mayıs 2010 Pazar

Tiyatro Oyuncularının Huzurevi hakkında ki Görüşleri

HAYAT GÜLÜNCE GÜZEL
Güldürmek kolay iş. Kimi zaman ‘gık’ dese bile karşısındakini güldürebilir insan. Kimi zaman susmak bile kafi. Takılıp düşmene de gülebilirler yada öyle bir ağlarsın ki, yine güldürürsün. Peki bu gülücüklerin ne kadarı kalbe giden kapıları da aralar? Ne kadarı sadece yüzde bir tebessüme sıkışıp kalmayıp insanın kalbine de işler? Ne kadarı gülen ve güldüren arasında tarifi mümkün olmayan ve bir o kadar unutulmaz bir bağ kurar? Sanırım işin içine sevgini, hoşgörünü de kattığın zaman sebep olduğun tüm gülücüklerin sıcaklığı döner ve aynen seni de içine alır.

Bir ay gibi kısa bir sürede yoğun çalışmak kaydı ile, hem eğlendiğimiz hem de sayesinde eğlendirmeyi hedeflediğimiz bir oyun oldu “Hayat Gülünce Güzel”. Grup olarak ziyaretini ettiğimiz Yakacık Akseki Abdullah Nerime Turan Huzurevi için de dönemin başından beri zaten bir oyun hazırlamayı düşünüyorduk. Lakin bu proje bir süre rafa kaldırılmış, hayata geçirilmeyi bekliyordu ki, Mustafa arkadaşımızın da Etiler Emekli Sandığı Bakımevi için oynamak üzere bir oyun hazırlamamız yönündeki isteğiyle beklediğimiz startı almış olduk. Harekete geçmenin zamanı gelmişti, iki projeyi tek bir oyunda toplamak için artık bir tarihimiz de vardı: 14 Mayıs. Böyle şeyler ertelemeye gelmezdi ne de olsa.

Oyunumuz komedi türünde olacaktı. Sakinleri bir anlığına da olsa, sıkıntılarından uzaklaştırıp güldürebilmekti amacımız. Bir tebessüme bile vesile olmak kendimizi mutlu saymamıza yetecekti. Çalışmalarımızda seyirci kitlemizi oluşturan sakinlerin yaşlarını baz alırsak aradaki kuşak farkından ötürü güldürü unsurlarının nitelikleri konusunda daha çok kafa yorduk. Sonuçta bizim şu an komik bulduğumuz bir şey, onlar için hiçbir anlam taşımamak bir yana belki de kimisi için yozlaşmış, gereksiz görünen bir konu olarak bile değerlendirilebilirdi. Tüm bunlar için skeçlere daha çok titizlikle yaklaştık. Oynarken, onları izlemekten rahatsızlık duyacakları şeylerden ve incitmekten kaçınmalıydık. Eskilerin popüler şarkılarını da seslendirmenin hoşlarına gideceğini düşündük. Nitekim öyle de oldu, gençlik dönemlerinin şarkılarını duyunca çok geçmeden onlar da bize eşlik eder oldular.
Bugün, oyunumuz yer yer yaşanan aksamalara, teknik birkaç eksiğimize rağmen çok beğenilmişti. Elbette amatör ruhumuzu yansıtan şeylerdi bunlar fakat daha iyisini yapabilirdik. Demek istediğim tüm bunlara rağmen sakinlerin gönlünü kazanmak hiç de zor olmamıştı. Kusurlarımızdan çok emeğimize işleyen sevgi ve iyi niyetimizi görüyorlardı onlar. Oyun sonunda gelip tebrik etmeleri, mutluluk ve sevinçlerini, beğenilerini dile getirmeleri içimizi tatlı ve tarifi mümkün olmayan bir hisle doldurmuştu. Oyun ve sonrasında beraber çay içtiğimiz zamanlar da dahil olmak üzere beraber geçirdiğimiz o kısacık vakitte aldığımız tepkiler onlar için yaptığımız bu şeyde amacımıza ulaştığımızın en güzel göstergesiydi.

Kendimizi teatral anlamda geliştirmemize yarayacak eleştiri ve yorumlar da almıştık. Kimi teyzeler hayatları boyunca birçok oyun görmüş olmalarına rağmen izledikleri en güzel oyunun bizimki olduğunu söylerken; kimileri de hatalı olduğumuz noktaları bizle paylaşıyor, eksiklerimizi düzeltmemiz konusunda önerilerde bulunuyordu. Hatta oyun sonunda soyunma odasına giderken karşılaştığımız bir teyzem, Bursa’ya devlet tiyatrosunu getiren bir teyzeymiş, yaptığımız işte çok başarılı olduğumuzu söyledikten sonra bazı sahnelerde oyunu çok uzattığımızdan söz etti. Gereksiz uzayan yerlerin biz de farkındaydık, ki bunlardan bir tanesinde, hatta oyun esnasında bir uyarı da aldık. Sahnede oynarken, sakinlerden bir teyzem “ Uzattılar!” şeklinde seslendi. Bizim için alışılmadık bir durumdu fakat haksız bir tepki olduğu söylenemezdi.

Oyun sonunda fotoğraf da çekildik. Emekli öğretmen olan teyzelerden biri de bizi etrafına toplayıp Atatürk ve Türklük’ten bahseden şiirini okumak istedi. Başlamadan önce mikrofon istedi fakat mikrofonu getirmesi beklenen kişinin, mikrofonun çalışmadığını ve bu seferliğine mikrofonsuz okuması gerektiğini söylemesi üzerine hiç de gocunmadı. Görülen oydu ki, teyzem bu çeşit şiir okumalara alışkındı. İlk dinleyenler bizler değildik. Büyük bir inançla bağlıydı bu işe anlaşılan. Ayrıca bana kalırsa mikrofona da hiç ihtiyacı yoktu. Teyzemin sesi tüm yüksekliğiyle yankılanıyor, iniş çıkışları, itinayla yaptığı vurgu ve tonlamalarıyla kendi hissettiklerini bize de aksediyordu. Okuduklarını sanki kendisi yazmış gibiydi, etkilenmemek mümkün değildi. Kulak kesilmiş, büyük bir hayranlıkla dinlemiştik kendisini. Şiiri takiben salonda yankılanan alkış seslerinin ardından öğütte bulunmayı da ihmal etmedi. Bize duyduğu samimiyeti geleceğimize yönelik iyi niyetleriyle dile getirirken; bu vatana, millete faydalı ve Atatürk’e layık bireyler olmamız yönündeki dilekleriyle noktaladı konuşmasını.

Sakinlerin ısrarları ve Mustafa arkadaşımız başta olmak üzere bu organizasyonda aracı olan diğer yetkili arkadaşların da isteği üzerine kılık kıyafetimizi değiştirdikten sonra hep beraber çay masasına oturduk. Masaya konulan ikramlardan hepimizin istifade edebilmesi adına büyük çaba gösteren teyzeler adeta bir nine edasıyla, ilgilerini esirgemediler bizden. Çayımız daha bitmeden ikinci bir çay için sesleniyorlar, henüz yemediğimiz hamurişlerini göstererek tatlarına bakmamız konusunda bizden ricada bulunuyorlardı. Masadaki bisküvili pastayı da teyzelerden biri yapmıştı. Eline sağlık teyzemin, pek lezzetli olmuştu. Emeğine sağlık herkesin her şey pek güzel olmuştu.

Ayrılma vakti gelince müsadelerini istedik sakinlerin. Tekrar görüşebilmek dileğiyle vedalaşarak eşyalarımızı topladıktan sonra kapıya yöneldik. Bahçedeki sakinlerden Turgut amca, huzurevine geldiğimiz zaman da olduğu gibi, sağolsun, muhabbetini esirgememişti bizden. Neşesi, güler yüzü ve anlattıklarıyla başlı başına yer etti hafızalarımızda zaten. Bu defa giderayak yaptığımız muhabbet sırasında bir iki de şarkı söyledi. Görülen oydu ki bizi bırakmaya hiç niyeti yoktu. Mustafa’nın gelip duruma el atmasıyla veda etme zamanının geldiğini anlamıştı. Etiler’deki sakinlerin Yakacık’ta ziyaretini yaptığımız huzurevi sakinlerine göre her anlamda daha sağlıklı olduklarını görmek bizi sevindirmişti. Ne yalan söyleyeyim, oraya gittiğimde böyle bir manzarayla karşılaşacağımı hiç tahmin etmezdik. Bizimki güzel bir yanılgı oldu.
Yaptığımız şeyin meyvelerini böylece ziyadesiyle toplamıştık. Seyirciyle buluşmanın heyecanı tartışılmazdı fakat bu seyircilerin çoğunlukla sakinlerden oluşması aldığımız tepkiler bakımından, bizim için ayrı bir önem taşır oldu. Bu nedenle de şimdi, başlangıçta sadece iki huzurevi için oynamayı planladığımız bu oyunu inşallah mümkün olduğu kadar çok huzurevine oynarız. Sakinlerle ve diğer arkadaşlarla birlikte çok güzel vakit geçirdik. İnşallah en kısa zamanda tekrar görüşür, kim bilir belki başka zamana yeni oyunlarla da birlikte oluruz. Çok güzel vakit geçirdik. Her şey için herkese çok teşekkürler. Biz oynarken eğlendik. İzleyenleri de az da olsa güldürebildiysek ne mutlu bize.

Tiyatro Sakinleri (Elif Uzer, Emre Ünal, Sabriye Çağlar, Sevilay Alhan, Taylan Yılmaz, Tuğba Muştu)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder